Bayram yazısı

Bayram günlerinde kent sorunları, teknolojik gelişmeler vb. konularda ne kimse okumak ister ne yazmak...
Bayram gününün kendine ait bir atmosferi, iklimi, duygu ortamı vardır. Oruç tutan, tutamayan içindeki mutluluk ve huzurla güzellikleri paylaşmaya çalışır. 
Telefonla bir sevdiğimizin hatırını sorup, bayramını kutlamak bile insanı olumlu bir ruh haline sokmaya yeter. Bugün yapamasak da normal bir zamanda bir büyüğü ziyaret ederek mutlu etmenin keyfi bir başkadır.
Bayramlar sonuçta kısa süreli bir rahatlamayı beraberinde getirmektedir. Bayram sonrasıysa hayat kaldığı yerden devam etmektedir. Yine stres, mücadele, yapılması istenmeyen işler ve aksilikler...  Eski bayramlar, eski hayatlar özlenir durur. Bu özlem anlaşılır bir duygudur ancak “eski” de neyin olmadığına da bakmak lazım. 
Sanayileşmeyi takiben ulaşılan tüketim toplumunun getirdikleri götürdükleri tartışılmalıdır.
Daha çok çalışan ve daha çok tüketen insan, gelinen noktada mutlu değildir. Yılın birkaç gününde -bayram gibi özel günlerde- kendini rahat ve mutlu hisseden bir hayattan bahis edebiliyoruz.
Tükettikçe daha çok tüketmek isteyen, eskiye nazaran çok fazla şeye sahip olan ancak bu durumdan sevinç yaratamayan insana sahibiz bugün. Soluklanacak vakti olmayan, yaşadığı çevreyle ilişkisi olmayan, ev-iş arasında mekik dokuyan ve görevi tüketmek olan bireyler...
Denk geldiğinde gölgesinde oturduğu ağacı tanımayan, öten kuşun cinsini bilmeyen sonuç olarak sentetikle doğalın ayrımını yapamayan bizlerin mutlu-mesut olması beklenmemelidir.
Ülkenin en zengin iş adamının geçtiğimiz yıllarda mevcut sistemin insanları memnun etmediği ve bu nedenle başarısız olduğu tespiti çok ses getirmişti.
“Sular tersine akmaz” derler; üretiyor ve tüketiyoruz ancak mutlu olamıyoruz.  Demek ki; sorun insanda, yakalanan bu yeni üretim ve tüketim seviyesinde dengeyi bularak hayatta mutluluğu, esenliği yakalamak elimizdedir. 
Üretim ve tüketim seviyesini düşüremeyeceğimize göre bu noktada yeni bir anlayışın ortaya konması gerekmektedir. Hayattan kopmadan, üreterek ürettiğimiz kadar tüketerek mutlu olmak için yaşamalıyız.
Harvard Üniversitesi’nin yaklaşık doksan yılda yaptığı bir araştırma yakın bir geçmişte tamamlandı.  Araştırma insanların nasıl mutlu olduğunu ortaya koymak için yapılmış. Yaklaşık doksan yıl boyunca devam eden takip sonucunda farklı etnik, sosyal, kültürel yapıda insanların çocukluklarından ölümlerine kadar hayatları takip edilerek onlarla röportajlar yapılmış.  Zengin, eğitimli, okumamış, temizlik işçisi, şirket sahibi, doktor, avukat vb.  insanların hayatlarının tümü incelenerek  hayatını en  mutlu şekilde yaşayanlar  tespit edilmiş. Araştırma sonucuna göre zengin, güzel, eğitimli meslek sahibi olmak insanları mutlu etmeye yetmiyormuş.  Yapılan çalışma çevresiyle düzenli iletişimi olan insanların mutlu olmayı becerebildiğini göstermiş. Bu bilimsel araştırma sonucu, “önemli olan insanın nasıl mutlu olabileceğini öğrenmesidir” şeklinde ifade edilebilir. Herkese iyi bayramlar diliyoruz.