29 Ekim 1923 yılında ilan edilen Cumhuriyetimiz bugüne kadar geçen 100 yıllık, diğer devletlere kıyasla görece kısa bir zaman diliminde birçok badire yaşadı.
Gelin, Cumhuriyetin kısa tarihine bir bakalım;
10 Kasım 1938’de henüz 15 yıllık bir devlet kurucusunu ve liderini kaybetti.
Erzincan’da 1939 yılında meydana gelen depremde 100 bine yakın insan hayatını kaybetti.
1 Eylül 1939’da başlayan II. Dünya Savaşı 1945 yılına kadar sürdü. Savaş nedeniyle dünyada yaşanan ekonomik buhran, emekleme döneminde olan Türkiye ekonomisini derinden etkiledi.
Türkiye, 12 Mart 1960’da siyasi tarihinin ilk askeri darbesiyle tanıştı. Darbenin ardından dönemin başbakanı Adnan Menderes 17 Eylül 1961 tarihinde idam edildi.
Ülkemizin ilk pilot organize sanayi bölgesinin temelleri 1961 yılında atıldı. Bursa, Türkiye sanayisinin organize bir yapıya kavuşmasına öncülük etti.
Asker, 10 yıllık bir aradan sonra devlet yönetimine yine müdahale etti. 1971 yılında tarihe 12 Mart Muhtırası olarak geçen olayda dönemin hükümeti istifaya zorlandı.
Ardından, o dönemde Türkiye’nin 10 yılda bir yaşamaya alışmaya başladığı yine bir askeri darbe oldu. 12 Eylül 1980 Darbesi, siyasi tarihimizin en karanlık anılarından biri yerini aldı.
1982 yılında Türkiye ilk finansal krizini yaşadı. Banker Krizi olarak adlandırılan kriz nedeniyle paralarını bankerlere yatıran mevduat sahipleri, sistemin çöküşü ile paralarını kaybetti.
Türkiye, yaklaşık 10 yıl süren askeri darbenin etkilerini 1987 yılındaki seçimlerle birlikte üzerinden atmaya başladı. Özal hükümetiyle birlikte yeniden sivil yönetime geçiş yaşandı.
Ancak 5 Nisan Kararları olarak tarihte yerini alan ekonomik krizle birlikte 1994’te Türkiye ilk defa hiperenflasyonu yaşamış oldu.
2 Nisan 1996’da Türkiye’nin ilk yerel ekonomi gazetesi olan Ekohaber yayın hayatına başladı.
Ekonomik krizin etkileri tam atlatılamadan Türkiye Cumhuriyeti 1997’de yine bir askeri müdahale ile, 28 Şubat post modern darbesi ile karşı karşıya kaldı.
Türkiye 90’lı yılların sonuna ise Bülent Ecevit başbakanlığında girdi.
Ülkedeki siyasi gerginliğe bir de 1999 yılında Gölcük ve Düzce’de yaşanan depremlerin yaşattığı acılar eklendi. Bu depremler Türkiye için bir kırılma noktası oldu. Depremlerin ekonomik etkileri ülkeyi 2001 yılında karşı karşıya kaldığı en büyük ekonomik krizlerden birine sürükledi.
15 Temmuz 2016 yılında yine bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldık. Demokrasi etrafında kenetlenen Türk milleti, darbe girişimini geri püskürterek tarihe adını altın harflerle yazdırdı.
2019 yılının sonlarında ise tüm dünyada bir kırılma noktasına sebep olan Covid – 19 pandemisiyle karşılaştık. İş yapış şekillerinin, yaşamların değiştiği bu süreç 2 yıl boyunca hayatımızdan çıkmadı.
Pandeminin etkilerini azaldığına sevinirken bu sefer Rusya – Ukrayna Savaşı patlak verdi.
Ve, 2023… Büyük umutlarla başladığımız, Cumhuriyetin 100’üncü yılını coşkuyla kutlamaya hazırlandığımız 2023. 6 Şubat sabahı tüm bu coşku ve umutların bittiği gündü. On binlerce insanımızı kaybettiğimiz, 11 ili etkileyen ve büyük maddi kayıplara yol açan depremlerin önümüzdeki süreçteki etkilerini hep birlikte yaşayıp göreceğiz.
Fakat, Türkiye bir Anka Kuşu gibidir. Dilimin döndüğünce anlatmaya çalıştığım kadarıyla birçok darbe, ekonomik kriz ve afet görmesine rağmen, yeniden ve her seferinde daha güçlü ayağa kalkmayı başarabilmiş bir ülkeyiz.
Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına depremin yaralarını sararak, yeniden güçlü bir şekilde ayağa kalkarak gireceğiz. Bunu başaracak güçte bir ülkeyiz.
Bursa da Cumhuriyetin ilk yüzyılında olduğu gibi ülkemizin kalkınmasına, büyümesine ve gelişmesine öncülük edecek şehirlerin başında gelecektir.
28 yıldır Türkiye ekonomisinin gerek çalkantılı gerekse de yükselme dönemlerini yakından takip eden Ekohaber Gazetesi olarak, Cumhuriyetin yeni yüzyılına şahitlik edecek olmanın heyecanı içerisindeyiz.
Ben de bu köklü kurumun yaklaşık 3 yıldır Sorumlu Yazı İşleri Müdürlüğü görevini sürdürerek, geçmişte olduğu gibi gazetemizin Ekohaber’in ilkeli yayın anlayışını sürdürmesine katkı koymaya çalıştım.
Bu süreçte bana destek olan gazetemizin Kurucusu Tahsin Ardıç ve Genel Yönetmenimiz Kenan Kibar’a ve çalışma arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Her zaman yanımızda ve bizlere destek olan okuyucularımıza ve tüm paydaşlarımıza da bizi bu serüvende yalnız bırakmadıkları için minnetlerimi sunuyorum.