Ali Bardakoğlu’dan din üzerine

Sevgili okurlar, insanları inançlarıyla aldatmanın şekil de­ğiştirerek arttığı gözlemimin ardından; geçtiğimiz yıl­larda Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış Prof. Dr. Sayın Ali Bardakoğlu’nun tespitlerini hatırlatmak istedim…

1. İslam dini dünyada yaşansın diye gönderildi, ahirette değil. Yani dünyayı terk et, hiçbir şey yapma, ahirette kazanır­sın mesajını vermiyor. Müslümanlar dünya-ahiret dengesini yitirdiler.

2. Biz Müslümanlığı sadece inanma ve namaz, oruç, hac gibi belli ritüelleri yerine getirme olarak algıladığımız sürece bu mahcup edici durum devam edecektir.

3. Ortadoğu toplumları barut fıçısı gibi. Birbirlerine duyduk­ları öfkeyi mezhep, din duyarlılığı veya öteki üzerinden dile getiriyor, onlar üzerinden kimlikler şekilleniyor. Toplum olarak ayrıştığımız, artık birbirimize öfke duyduğumuz doğrudur. Bunlar sosyal birlik beraberliğimiz açısından alarm noktaları­dır.

4. Serbest pazar mantığıyla fetva arayan, müşteri memnu­niyetine göre fetva verenler kapladı ortalığı. İslam âlimlerinin içinde yaşadığı hayatla ve gerçekliklerle bağı koptu. Üçüncü, beşinci asırda yazılan kitaplardaki bilgileri tekrar ederek insan­lara dini anlattığımızı düşünemeyiz. 50 küsur İslam ülkesi var, paramparçayız.

5. İslam barış dinidir diyoruz ama kimseyi inandıramıyoruz, çünkü birçok yerde Müslümanlar birbirinin boğazını sıkıyor. Birbirinin Müslümanlığını beğenmez oldular, birbirini itham ve tekfir ederek sürekli camdan aşağı atmakla meşguller.

6. Her şeyin altüst olduğu, fırsat eşitliğinin olmadığı, işgaller altında umutların tükendiği, siyasal katılımın olmadığı top­lumda sadece din anlatarak insanları mutlu edemeyiz.

İslam dünyası acilen bilgi, çalışma, üretme, temizlik, sosyal barış, sosyal adalet, insan hakları, kadın hakları, çevre, özgür­lükler, ötekinin hakkı gibi temel konularda zihnini durultmak ve bu konularda mesafe almak zorunda. İslamiyette ibadet sa­dece kıldığımız namaz değildir. İnsanlığa, dünyanın imarına, sulha, barışa hizmet eden her davranış ibadettir.

7. Gönlüm isterdi ki, evrensel ilâhî din olan İslam’ın günü­müz uleması dünyada kanıksadığımız bunca eşitsizlik, sö­mürü, adaletsizlik, güçlü ve egemenin oldu bittileri karşısında hakkın sesi olsun, her türlü ayırımcılığa karşı çıksın, bizlere he­pimizin Âdem’in çocukları kardeşler olduğumuzu, insan ola­rak eşit ve değerli olduğumuzu, insanca bir hayatın hepimizin temel hakkı olduğunu hatırlatsın.

Ama öyle olmadı ve olmuyor. Olup bitene eleştirel baktığı­mızda bunu açıkça görüyoruz.

8. Bugün birçok dini cemaat birer ekonomik sektöre dö-nüştü. Unutmamalı, Türkiye’de dini gruplar kamusal alana sira­yet etmeye başlar, kapalı ve kayıt dışı olup kendilerine göre dini eğitim vermeye başlarsa sorun büyür, FETÖ’deki gibi. Ülke benzeri oluşumlara gebe demektir.

9. Dini cemaat ve tarikatlar siyaset, kamusal alan, yaygın din eğitimi ve ticaretten elini çekip kendi asli ve sivil hizmet alan­larına çekilmezse, kayıt dışılıktan çıkıp şeffaf ve denetlenebilir olmazsa yeni maceralar yaşamamız kaçınılmaz görünüyor.

10. Din artık melankoli ve gözyaşı olarak sunuluyor ve algı­lanıyor. Böyle bir din anlayışı sizi dünya sahnesinde yukarı çeker mi? Hazreti Muhammed’in hayatını öyle bir anlatıyorlar ki, öyle bir hayatın örnek alınması ve yaşanması mümkün değil. Bugün İslam dinini gizemli, esrarengiz bir din olarak su­nanlar, asılsız kutsallıklar üretenler aslında kendi din ticaretleri için müşteri artırımı peşindeler.

11. “Din, acı, gözyaşı, melankoli ve menkıbedir” dedik. Ya geçmişe özlemle ya da bir kurtarıcı bekleyerek vakit geçiriyo­ruz. Bireyi ve birey bilincini, birey sorumluluğunu yok ettik.

Başımıza geleni de hep “ya Allah’ın gazabı ya da ötekinin kötülüğü” diye anlattık. “Sen sadece dua et, hatta en etkili ve gizemli duayı ve zamanı bul yeter, bunlardan kurtulursun” di­yerek piyangocu bir anlayışı besledik. Halkı böyle besleyince onlar da buna uygun hoca tipi istemeye başladı.

12. Böyle bir dini anlayışın, çocuklarımız, torunlarımız tarafın­dan nasıl karşılanacağından emin değilim. Artık yavaş yavaş yol ayrımına geliyoruz. Çocuklarımız, torunlarımız sorguluyor, görü­yor, biliyor. Bireyin olmadığı, kadın hakkı, insan hakkı, çevre bi­linci, bilgi üretimi, sosyal adalet, hukuk, özgürlük, düşünce gibi temel değerlerin yeterince gelişmediği, sadece melankoli, sa­dece menkıbe, gözyaşı, ötekileştirme ve öfkenin yer aldığı bir din anlatımı İslamofobi’yi mahallemize indirecektir. Bizim ço­cuklarımız, torunlarımız da büyük sorular soracaktır.

13. Bizim din anlayışımız sığlaştı. Dindarlığı dar bir alana hapsettik. Müslümanlar şeklen dindarlaştıkça, dünyevileşmesi de artıyor. İslam, seccadeni ser ibadetle ömrünü geçir demi­yor. Düşünce, bilgi, yararlı iş, temizlik, haklının ve mağdurun yanında olma, iyiliği destekleyip kötülüğü önleme, insanı insan olduğu için sevme hepsi ibadettir. Sadaka ve iane kültü­rüyle ya da retorikle bunları sağlayamayız.

14. Kur’an-ı Kerim ile aramız açıldı. Kur’an-ı Kerim’in bize verdiği öğütlere kulak tıkadık ve kendi yanlışlarımıza kendimiz fetva vermeye başladık.

Bu da benden; “İNSAN ve TÜM CANLILARI SEVİP, HOŞGÖRÜLÜ, SAYGILI ve DÜRÜST OLURSAK, HER DİN ve İNANÇLA CENNETİ DÜNYADA YAŞARIZ

Küçük bir hikaye ile bitirelim;

- Kanadı derviş tarafından kırılan kuşa Hz. Süleyman sor­muş, “neden kaçmadın?”

- Kuş, “üzerinde dervişlik hırkası vardı, zarar vermez dedim, yaklaşınca kaçamadım”.

- Süleyman Peygamber, kısas uygulanıp dervişin kolunun kırılmasına karar verince kuş itiraz eder,

- “Kolunu kırmayın, hırkasını çıkartın, çünkü onunla kandırıyor”

Saygılarımla.